1920'lerde komünizm korkusu yaygın olsa da, SSCB ile Soğuk Savaş Amerika’nın ortak güvensizliğini ve komünizm korkusunu güçlendirdi. Komünizm ayrıca kapitalizmi de tehdit ediyor.
1920'lerde, Birleşik Devletler'de anti-komünist düşünce hakimiyeti yüksekti. Komünist partiler daha popüler hale geliyor ve birçok sendika daha sosyalist unsurlar için baskı yapıyordu. Bu güvensizliğin bir kısmı, çoğu komünist politika için bastırılan göçmen korkusu üzerine kuruluydu. Bununla birlikte, II. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra, ABD’de anti-komünizm yüksek seviyelere ulaştı ve Sovyetler Birliği’nin ortaya koyduğu varoluşsal tehdit, SSCB’nin çökmesine kadar bu korkuları körükledi.
Bazı komünist filozoflar kapitalizmin yavaş yavaş sosyalizme dönüşmesi gerektiğini savundu. Ancak diğerleri, devrimin kapitalizmin yerini almasının tek yolu olduğunu iddia etti. Devrim tehdidi, ABD'li yetkililerin komünist örgütlere karşı temkinli olduklarını sağlamıştır.
Karl Marx'ın çalışması, kapitalizmin bazı yönlerini keskin biçimde eleştiriyordu. Birçok kapitalist bu eleştirileri kabul eder, ancak kurallar ve düzenlemeler yoluyla yeterince ele alınabileceğini düşünür. Çok azının komünist olduğunu düşüneceği birçok ulus, Marx'ın sosyalizminin bir takım unsurlarına sahiptir. Özellikle İskandinav ülkeleri, serbest piyasanın özgürlükçü görüşünden uzaklaştı.