B.F. Skinner, insanların bir ortamdaki olumlu ya da olumsuz deneyimlerle doğrudan pekiştirildiğine ve aynı senaryo ile karşı karşıya kaldıklarında değiştirilmiş davranışlarıyla öğrendiklerini gösterdiğine inanıyordu. Albert Bandura, öğrenmenin her zaman davranışla ölçülmediğine ve başkalarının öğrenmesini izleyerek yapılabileceğine inanıyordu.
Skinner, işlemsel koşullanmanın babası olarak görülüyordu; bu temelde davranışı anlamanın en etkili yolunun sebep ve sonuçları incelemek ve aradaki herhangi bir arabulucu zihinsel süreci yok saymak olduğuna inandığı anlamına geliyordu. Davranışların çoğunun pekiştiriciler tarafından kontrol edildiğini veya davranışların gerçekleşmesini daha muhtemel kılan uyaranların teorik olduğunu belirtti. Örneğin, bir ödenek, bir çocuğun odasını temizleme davranışını pekiştirebilir. Tersine, ceza verenler bir davranışın gerçekleşmesini daha az muhtemel kılan uyarıcılardır.
Bandura en iç süreçlerle ilgilendi. Özellikle, dersi öğrenen başka bir bireyi gözlemleyerek bilginin aynen tam olarak öğrenilebileceğinden haberdardı. Örneğin, Bandura, bir çocuğun bir sobanın, birisinin elini yakmasını izlemekten sıcak olduğunu öğreneceğini belirtti. Ek olarak, Bandura öz yeterliliğini veya bir bireyin belirli bir materyale hakim olabileceği inancını, materyalin ne kadar iyi öğrenildiği ve korunduğu konusunda etkili olduğunu hissetti. Skinner radikal bir davranışçı olmaya devam ederken, Bandura bilişsel düşünceyi keşfetmede öncü oldu.